Snowpiercer, aslen Fransız bir çizgi romandan önce filme ardından da televizyon dizisine uyarlanan sözde bir bilim kurgu eseridir. Sözde diyorum çünkü Snowpiercer bana göre bir bilim kurgu değil adeta bir fantezidir, masaldır. Distopik bir temayı sınıf çatışması ve insan doğasıyla harmanlayıp harika bir şekilde anlatır lakin iş bilim tarafına geldiğinde feci biçimde çuvallar. Ben de bu yazıda neden çuvalladığını ve gerçekçilik açısından sınıfta kaldığını açıklayacağım.
Snowpiercer Ne Anlatıyor?
İnsanların açgözlülüğü yüzünden Dünya ısınmış ve iklimler değişmiştir. Küresel Isınma’ya bir çözüm bulmak amacıyla bir araya gelen bilim adamları Dünya’yı soğutmayı çalışırlar fakat sıcaklığı düşürelim derken gezegeni tamamen dondururlar. Böyle bir olayı öngören Bay Wilford(dizide) devasa bir tren inşa eder. İşte o tren Snowpiercer’dır.
Snowpiercer 1001 vagondan oluşup yaklaşık 15 km uzunluğundadır. Gerçekten kocaman bir tren. Bu trende insanlığın son fertleri yaşar. Daha doğrusu hayatta kalmaya çalışırlar. Tren sınıflara bölünmüş bir kaledir. En üst tabakadakiler lüks bir hayat yaşarken en alttakiler insan muamelesi görmemektedir. Hayatta kalmışlardır ama ne pahasına? Eşitlik ve adalet kavramları bu trende yoktur. Tabii her hikâyeye bir çatışma unsuru gerekir. Buradaki çatışma da dediğimiz alt ve üst çatışmasıdır. Bu çatışma bir kıvılcıma bakar. İsyan başlar ve tren ele geçirilir. Film böyle biter. Film insan doğası ve sınıf çatışması haricinde pek mesaj vermez. Bu tarz konuları işleyen onca yapım var. Bu seriyi ayıran yer ise olayın kapalı bir trende geçmesi. Klasik bir konuyu özgün bir yaklaşımla ele aldığı için izleyenler tarafından sevildi. Nitekim ben de eleştirmeme rağmen sevdim.
Neden Gerçekçi Değil?
Peki, bu seri neden gerçekçi değil? Az çok fizik ve kimya bilen herkes kolayca cevaplayacaktır. Devridaim makine ve sınırsız enerji olamaz. Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, bilim ne kadar ilerlerse ilerlesin devridaim bir makine inşa edilemez. Bilim kurgu dediğimiz mefhum bilimi temel alarak bize yaşanması muhtemel olan olayları gösterir. Yazılmış bilim kurguların bir kısmı son derece gerçekçidir ve yarın bir gün gerçeğe dönebilir. Bunlara örnekler bilim kurgu klasiklerinde mevcuttur. Snowpiercer ise zerre kadar mümkün değildir. Bu eser bir bilim kurgu değil alenen fantezidir.

Devridaim Makinesi Kaynak: Britannica
Ebedi motorun enerjisinin sürekliliği sınırsızdır. Termodinamik yasalarını hiçe sayarak çalışır. Trenin durmaması gerekiyordur zira tren durursa enerji üretimi duracaktır. Bu nasıl oluyor? Hareket ettiğimizde enerji harcarız. Bu enerji kaybolamaz ve farklı enerji türlerine dönüşür. Trende ise enerji yaratılır. Tren hareket ederek enerji üretir. Hayatımda daha saçma bir şey duymamıştım. Sonradan trenin raylardaki buzlardan hidrojen enerjisi ürettiği açıklanır. 15 km uzunluğa sahip bir trene o kadar enerji nasıl yeter?
Başka bir sorun da hava sıcaklığıdır. Sıcaklığın eksi120 derece olduğu söylenir. Dünya’yı bu kadar soğutmak pratikte imkânsızdır. Teoride de çok zor çünkü Dünya’nın çekirdeği ve atmosfer var. Eksi 70 ya da 80 derece anlaşılır fakat eksi 120 derece cidden absürt. Orijinal eserde böyle mi bilmiyorum ama dizide uçmuşlar. Buna ek olarak eksi 120 derecede o raylar sağlam kalmaz ve kırılır. Tren bir noktada raydan çıkar ve devrilir. Öykü için bilimden taviz verilir.
İyi İşlenen Konular
Snowpiercer, sınıf çatışmasını, insan doğasını ve iktidarın zorluklarını fevkalade bir biçimde açıklar. Hem dizide hem de filmde çatışma güzel kurulmuştur, mesaj nettir ve gözümüze parmak sokulmadan anlatılmıştır. Dizide Melanie karakterini ilk başta zalim, gaddar bir yönetici sanarız fakat esasında o insanlığın son kalıntılarını bin bir güçlükle ayakta tutmaya çalışan sıradan bir insandır tıpkı trendeki diğer herkes gibi. Sistemi Wilford kurmuş olsa da Melanie trenin bu sistem olmadan uzun ömürlü olamayacağını çok iyi bilir. Bunun için bilgin ya da alim olmaya gerek yoktur. Bazı şeyler göz önündedir lakin bunu Layton gibi karakterler göremez. Medeniyetin çöktüğü, insanlığın soyunun kuruduğu bir dünyada Layton gelip devrimcilik oynar. Demokrasi en iyi yönetim biçimi değildir. En iyi yönetim şekli diye bir kavram da yoktur. Zamana ve şartlara göre değişkendir bu. Böyle olağanüstü durumlarda da baskıcı ve liyakatli bir yönetim gerekir.
Layton insanların doğasının iyi olduğuna inanır, kaynakların herkese yeteceğini düşünür. Bu düpedüz saflıktır, ahmaklıktır. Trene izinsiz binip trenin kapasitesini aştıktan sonra trendeki kaynakların herkese eşit bir şekilde yeteceğini nasıl düşünebilir? Acımasız bir sistem o trenin gerekliliğidir. Bazıları daha iyi şartta yaşarken bazıları yalnızca hayatta kalmalıdır. Eser bizi şunu gösterir: İnsan insanın kurdudur. İnsan doğada aslında kötü bir varlıktır. Ünlü filozof Thomas Hobbes böyle demiştir.
Gerçekçilik açısından yerlerde sürünse de toplumsal çatışmayı iliklerimize kadar hissettirir. İktidarda olmanın hiç de kolay olmadığını, bazen yönetenlerin de sorumlulukları ve vicdanı olduğunu bize hatırlatır.
